ANKARA ECZACI ODASI GENÇLİK KOMİSYONU


Psikoterapi ve psikiyatri alanında uzman bir isim olan Irvin D. Yalom’un Günübirlik Hayatlar isimli kitabını okurken, beni çok etkileyen ve üzerinde çokça düşündüğüm, hala düşünmekte olduğum bir cümle ile karşılaştım. Dr. Yalom’un, kanser hastalığına yakalanmış ve yaşamı sona ermek üzere olan danışanıyla terapisi sırasında geliyor bu cümle aklına. Danışanı olan E. artık ölümü kabullenmiş bir kadın ve kalan zamanında da ölüme öncülük ettiğini düşündüğü için sık sık bu konu hakkında Dr. Yalom’a yazıyor ve Nietzsche’ye ait bu cümlenin akla gelişi de böyle olmuş oluyor. Cümle şu: “Neden’i olan Nasıl’a katlanır.”
Ne demek istiyor burada diye üzerine kafa yorma sürecimi hala tamamlayabilmiş değilim. Şu olabilir belki; yaşamak için nedeni olan, nasıl yaşandığına katlanır; ölmek için nedeni olan, nasıl ölündüğüne katlanır. En basit ve en temel olarak bu anlamı çıkarabiliriz sanırım ama bu anlamı bile ben bu yazıyı kelimelerle şekillendirmeye çalışırken zihnimde tamamladım. Her tekrar edişimde farklı şeyler canlanıyor zihnimde nedenler ve nasıllara dair. Belki de bu, cümlenin ait olduğu kişiden kaynaklıdır. Ünlü bir filozofun cümlesinden tek bir anlam çıkarmaya çalışmak da cahilce ve hayalperest bir beklenti olurdu zaten diye düşünmekteyim.
Ölüm… Biraz ürkütücü ama yakından tanık olmadan, yaşamadan ne demek olduğunu asla tam olarak anlayamayacağımız bir kavram. Kimilerinin farkında bile olmadan bilinçaltına yerleşen ve davranışlarını yönlendiren bir gerçeklikken, kimilerinin de yüzleşerek hayatın anlamını kendi benliğinde tamamladığı bir varoluş; tıpkı E.’ninki gibi. Yaşamı sona ererken, sahip olduğu sonu kabullenerek diğer insanlara bu bağlamda örnek timsal etmeyi düşünmesi belki de onun nasılı, belki de nasıllarımız bize nedenlerimizi kabul etmek için güç veren asıl kaynaklardır. Kim bilir…
Belki siz de bunu zaman zaman hissetmiş, düşünmüşsünüzdür: “Yaşamak için bir nedenim yok” cümlesi, bu cümleyi aklından geçiren insan için öyle bir çıkmaz, öyle bir çaresizliktir ki; yaşamayı olduramaz, bulunduğu yere sığamaz, uykularına küser, uyanıklığına küser, her şeye küser. Nedenlerimiz yok olduğunda ya da biz yok olduğunu sandığımızda, nasıllarımız da gömülüyor demek ki karanlıklar içine. Oysa bir çiçek, bir kuş sesi ya da mutfaktan gelen çaydanlığın fokurtusu bile neden olabilir insana; nasıllarını aydınlatan ufak bir ışık olduğunda. Belki de o ufak ışık bizim umut dediğimiz şeydir. En dibi gördükten sonra ışık kendini gösterir ne de olsa. Ne de olsa, bir umuttur yaşatan insanı…

Yazan: Sena Adlım